7 Kasım 2012 Çarşamba

Yemek Yiyen Çocuğun Hikayesi...


Herkesçe bilinen bir gerçektir ki, çocuk sahibi olan veya çocuk bakan kadınların büyük çoğunluğu erkeklerin anlayamadığı bir biçimde çocuğun yemek yemesiyle ilgili kafayı bozmuştur. Dilimizde “mutluluk” ve benzeri coşkulu kelimelerin sözlük anlamları arasına eklenmesi gereken bir ifadedir “yemek yiyen çocuk”.


Yazının devamına geçmeden önce belirtmeliyim ki, herhangi bir psikoloji, beslenme/diyet veya tıp eğitimim veya bu konuda herhangi bir sertifikam yok. Paylaşacaklarım sadece ve sadece bir anne olarak deneyimlediklerimdir. Bu nedenle yazının devamında bahsedeceklerim sadece bir arkadaş tavsiyesi mertebesindedir. Her çocuk/ebeveyn için geçerli olmayabilir.



Neşeyle oyun oynayan bir çocuk gördüğümüzde çok dikkatimizi çekmeyebilir belki, ama yemek yiyen (hele de iştahla ve kendi kendine yiyorsa) bir çocuk gördük mü, dudak kemirerek “Maşallah!” deriz içimizden veya sesli sesli. Çocuklara eşlik eden hanımların birbirleriyle ilk diyaloglarında da, genelde “yemek yemesi nasıl?”, “iştahı yok hiç!”, “zorla yiyor..” gibi hep boğaz muhabbetleri zamanın çoğunu işgal eder. Erkekler genellikle bu “Çocuk aç!” telaşesine anlamsızca bakarak katılırlar. Yanlış anlamayan beyler, sizi sonuna kadar destekliyorum. Doğru olanı yaptığınıza inanıyorum!

Genel olarak ailelerin en büyük sıkıntısını teşkil eden bu yemek yeme alışkanlığı ile ilgili olarak belki birilerine yardımcı olur amacıyla tecrübelerimi ve okuduklarımdan elde ettiğim bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Çocuk bekleyen ya da çocuk sahibi olan ailelere yardımcı olması dileğiyle.

* * *

Afacan diyeceğim bizim minik delikanlıya. 3 yaşına girecek neredeyse. Onun sofra ve  yemek alışkanlıkları ile ilgili deneyimlerimizi özetle paylaşmak istiyorum.

Henüz 2 aylıktı bizim Afacan bizimle ilk sofraya oturduğunda. Yemek masasının bir köşesine koskoca anne kucağını koyuyorduk. Onun karnı tok oluyordu, ancak yemek saatinde biz yemek yerken bizimle sofrada vakit geçiriyordu. Küçük olmasının verdiği heyecanla her türlü hareketi dikkatle izlemeye çalışarak geçirirdi zamanını. Ama istisnasız her sofrada, evde ya da misafirlikte olalım mutlaka bize eşlik ediyor ve yemek saatini bizimle sofrada geçiriyordu.
6 ayı dolana kadar sadece anne sütü verilmesi tavsiye edildiği için, bu süre zarfında herhangi bir gıda vermeden –belki sadece diş kaşımak amacıyla silikon bir kaşık veriyorduk- sadece sofra kavramına alışabilmesi için yanımızda olmasına dikkat ettik.

6 ayını doldurmak üzere iken sofrada bizimle beraber yemek yermişçesine ağzını hareket ettirmeye, hatta ağız şapırdatmaya başlamıştı bile. Doktorumuzun da hazır olduğunu teyit etmesi ile birlikte ilk ek besinlerimizi vermeye başladık. Doktorlar arasında çok farklı görüş ve uygulamaların olduğunu farketmişsinizdir. Bu noktada bizim ailecek kabul ettiğimiz görüş; çocuğun 1 yaşına kadar sadece anne sütü ile beslenebileceği, ancak ek gıdaların çocuğun damak zevkinin oluşması ve farklı besinlere alışabilmesi için önemli bir süreç olduğudur. Bu nedenle bu süre zarfında az miktarda çeşitli meyve ve sebzelerden “tatmasına” imkan sağladık, ancak asla bunlarla “doymasına” uğraşmadık.

Burada dikkat edilmesi gereken ilk önemli nokta, çocuğun ilk kez tatması nedeniyle bazı lezzetleri hemen sevmeyeceğini baştan kabul etmek. Bu nedenle hoşlanmadığını düşündüğünüz bir yiyeceği bekleyip bir kaç gün sonra tekrar deneyebilirsiniz. Yemek ve sofra alışkanlığında herşeyden önce “ısrar” kesinlikle tehlikeli bir yaklaşım.

* * *

Bebeğinizin anne sütü düzeni değiştiğinde ve artık öğün düzenine geçtiğiniz sürede kitaplarda veya mama kutularının üzerinde yazan ölçüleri referans olarak alabilirsiniz. Ancak şunu unutmayın ki, bebeğinizi gözlemleyerek gerekli ayarlamaları yapmak bir ebeveyn olarak sizin göreviniz. Bazı çocukların mideleri küçüktür, bazılarının ise tam tersi. Bu durumda, sırf kitap veya başka bir kaynak 100ml diyor diye 100ml mamayı bebeğinize içirmeye çalışmak, içmeyince de yeterince yemiyor diye üzülmek doğru bir tutum olmayabilir. Bu yaklaşımla bebeğinizin midesini rahatsız edecek kadar besleyebileceğinizi de unutmayın. Bazı bebeklerin bebek reflüsü, vb. sorunları yaşayabileceği ve çok beslendikleri  takdirde rahatsızlıklar ortaya çıkabileceğini unutmayın.





1 yaşına yaklaştıkça çocuklarımız daha bilinçli hale gelirler. Bu süreçte yemek yemek konusundaki tavrınız ileriki yaşlardaki yemek alışkanlığını doğrudan etkileyeceği için çok dikkatli davranmak gerekir. Genel olarak dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. Bu kuralları çocuğunuz 3-4 yaşına geldiyse de uygulayabilirsiniz. Henüz yemek yemeye yeni başlıyorsa da erkenden alıştırabilirsiniz. 3-4 yaşına gelmiş ve belli bir alışkanlık kazanmış olan çocuklar için belki bir nebze daha fazla güç sarfetmek ve sabretmek gerekir. Ancak doğru uygulamaların, her yaştaki çocukta sonuç verdiğini yakın çevremdeki ailelerde gördüğüm için söylüyorum, “her zaman umut vardır!”.

* * *

Öncelikle, görmekten en rahatsızlık duyduğum uygulama (lütfen bunu ukalalık olarak algılamayın ancak gerçekten anlayamadığım bir durum) salonun ya da mutfağın bir köşesinde akşam sofrası (veya hangi öğünse) kurulmadan önce, mama sandalyesinde, karnı ailenin diğer fertlerinden ayrı olarak doyurulan çocuk... Ya ebeveynlerin sakin bir akşam yemeği yeme arzusundan, ya da çocuğun öğünlerinin aile saatlerine göre ayarlanmamasından kaynaklanan, ama neticede çocukta sofra kavramının oluşmasını engelleyen bir tablodur bu. Oysa çocuğunuzun günün belli saatlerinde ailenin bir masa başında bir araya gelerek yemek yendiğini anlayabilmesi ve bu uygulamaya dahil olabilmesi için mümkün olduğunca ailesi ile birlikte sofraya oturması gerekir. Yalnızca yemek yemek için değil, sofrada tanık olacağı aile sohbetleri çocuğunuzun konuşmayı söktüğü süreçte -size katılabilmek için- daha hevesli olmasını sağlayabilir. Ayrıca ayrı bir odada tek başına uyuyan, akşam erkenden yatağına gönderilen, kısacası başka konularda aile birliğinden ayrı muamele gören çocuk için o sofrada sizinle yer sahibi olmak tahmin edemeyeceğiniz kadar değerlidir.

Sofra uygulamasını sadece sizin akşam yemeklerinde uygulamanız yeterli değildir. Gün içerisinde eğer çocuğunuza anneniz veya bir yardımcı bakıyor ise, onların da kahvaltı ve öğlen yemekleri için sofra kurduğundan emin olmanızı öneririm. Ben Afacan ile ilgilenen bayanlara (şu ana kadar 2 farklı kişi baktı) ve annelerime, yemekleri mutlaka mutfak masasında yemelerini ve kendileri yemek yemeseler bile mutlaka bir bardak  çay dahi olsa alıp, Afacan ile birlikte masaya oturmalarını salık verdim. Arada bir bu uygulamadan kaytardıklarını yakaladığımda hemen uyarıyorum. Çünkü çocuk farklı uygulamalara maruz kaldığında bunu davranışlarından hemen anlayabiliyorsunuz. Bu noktada da, dikkatle çocuğunuu gözlemlemeniz gerekiyor.

Çocukların beslenmesinde yapılan (benim açımdan) en büyük hata ise “yesin de nasıl olursa olsun” yaklaşımıdır. Maalesef bu yaklaşımla, sırf çocuk aç kalmasın diye (not olarak geçmeden edemeyeceğim, bir çocuk asla aç kalmaz!) televizyon izlerken veya oyuncaklar ile oynarken, kısacası çocuk tam olarak neler olduğunun farkında olmadan yemek yedirmek çocuğun karnını doyurmak değil, sadece midesini doldurmaktır. Ne farkı var? Diyebilirsiniz. Çocuklarımıza kaşık çatal tutmayı, çiğnemeyi, yutmayı , içmeyi öğretmiyoruz, kendileri zamanla çözüyorlar zaten. Bizler sadece yardımcı oluyoruz. O halde yemek konusunda çocuklarımıza ne öğretebiliriz ki? İşte önemli olan nokta bu. Çocuk açlık hissinin ne olduğunu ayırt edemez henüz bebekken. Bu nedenle bebekler, hemen her  sıkıntılarında anne memesinden veya emzikten medet umarlar. Çünkü bildikleri tek rahatlama ve sorun giderme yolu emmektir. Oysa çocuklarımız büyüdükçe daha farklı hisleri de yaşamaya başlarlar. Bunların her birinin ne anlama geldiğini ve bu hisleri (eğer gerekiyorsa) nasıl tatmin edeeklerini, nasıl yok edeceklerini öğretmemiz gerekir çocuklarımıza. İşte açlık da bu hislerden biridir. Çocuk açlık hissini yaşamalı, akabinde yemek yemek eylemini gerçekleştirmeli ve açlığın verdiği rahatsızlık hissinden kurtulduğunu anlamalı. İşte yemek alışkanlığı kazandırmak adına çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken budur. Açsan, yemek yersin, geçer! Oysa bizler oyuncaklarla veya televizyonla dikkatini dağıtarak çocuğun hem açlığını hissetmemesini sağlıyoruz hem de yemek yediğini farketmemesine sebep oluyoruz. Sonuç olarak kendine geldiğinde midesi şiş bir çocuk oluyor elde. Ancak öğrenilen bir davranış yok... Yine burada oldukça hafif örnekleri verdiğimi söylemek istiyorum. Bu iki yönteme ek olarak, rüşvetle yemek yemeye ikna edilen çocukları veya burnu kapatılmak suretiyle ağzını açmaya zorlanan talihsiz çocukları da unutmamak gerekir.

Tüm bu yöntemleri bugün çocuğunuzun karnını doyurmak ve rahat bir “oh!” çekebilmek için kullanabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, yanlış beslenme alışkanlıklarına sahip bireyler yetişmesine katkı sağlamış oluyorsunuz. Bugün obezitenin, bilinçsiz beslenmenin ne kadar büyük bir tehdit olduğunu artık hepimiz öğrendik.

Peki ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Öncelikle yukarıda da ifade ettiğim gibi, çocuk aç kalmaz, biraz aç kalırsa da bu onu öldürmez, hasta etmez (uzun süreli açlıktan bahsetmiyorum, yanlış anlaşılmasın). Yapılması gereken ilk şey eğer henüz beslenme programı oluşturuyorsanız miktarlar ve yemek saatleri için kabul edilebilir limitler belirleyin. Çocuğunuzun yaşını ve mide/yemek yeme kapasitesini iyi anlayın. Bu ölçülerde asla ve asla başkalarının çocuklarını baz almayın, onlarla kıyaslamayın, bu konuyu kendinize dert edinmeyin.

Bazı yiyeceklerin diğerlerinden daha uzun süre tok tuttuğunu mutlaka hatırlayın, yemekleri buna göre ayarlayın. Yemekleri belirlerken çeşitliliğe önem verin. Çocuğunuzun aynı şeyi (ne kadar faydalı bir besin olursa olsun) tekrar tekrar yemekten sıkılacağını unutmayın.


Çocuğunuz örneğin bir öğünde iştahı yok ve yemek yemek istemiyorsa zorlamayın ve yemek yememe hakkını kullanmasına izin verin. Ancak siz o sırada sofrada yemek yiyorsanız sizi yemeğinizden kaldırmasına izin vermeyin. Yemek yediğinizi ve bitirene kadar onunla ilgilenemeyeceğinizi açıkça ifade edin. Böylece sizinle yemek yemese bile sofra prensibinizi öğrenmiş olacaktır.

Herhangi bir öğünü atlayan çocuğunuza acıktığı zaman telafi için aynı öğünü vermeyin. Yani öğlen yemek yemek istemeyen bir çocuk saat 15.00 civarında acıktığını belli ederse öğlen yemeğini bu saatte yemesine izin vermeyin. Bunu yerine planladığınız bir ara öğünü sunun. Böylece akşam yemeği saati geldiğinde acıkmış olacak ve sizinle sofraya katılmak isteyecektir. Bazı çocuklar süt içme alışkanlığını yoğun bir şekilde sürdürmek ister. Yine bu konudaki düşüncem süt porsiyonlarını sabah kahvaltısı ve akşam uyku öncesine saklamanız ve gün içerisinde (katı beslenmesine engel olacağı için) süt içmesine mümkün olduğunda izin vermemenizdir.

Biz Afacan la ikindi ara öğününün akşam yemeklerine engel olduğunu farkettiğimiz için bu ara öğünü (ufak meyve porsiyonları hariç) kaldırdık. Aile olarak erken saatte akşam yemeği yediğimiz ve Afacan da ikindide fazla kaçırdığı için ikindi öğünleri düzenimize aykırı idi. Kaldırdık!

Sizler de çocuğunuzun düzenini aile düzeninize mümkün olduğunca yakın tutmaya çalışın. İnanın çocuklar için ailenin bir parçası olduğunun vurgulanması çok kıymetli... Tabi ki eğer eşlerden biri çok geç geliyor, akşam yemekleri 8-9 a sarkıyorsa bu durumda evde olan eşin çocuklarla erken bir sofra kurması daha uygun olur sanıyorum. Ayrıca ne olursa olsun çocuğa kendi başına yemek yemek öğretilmeli ve gerekli durumda kendin yemelisin diyerek eğer yine itiraz ediyorsa ilgilenilmemeli, ve kesinlikle anne veya baba pes edip kendisi yedirmemeli. Bu kalıcı bir alışkanlığa sebep olabileceği gibi, çocukların kontrolü ele alma, size istediklerini yaptırma adına atılmış adımlarından biri de olabilir. Unutmayın, önemli nokta “Aldırmayın!”, ya da çok kafaya taksanız bile bunu asla çocuğunuza belli etmeyin. Yemek yeme ile sizin dikkatinizi çekebileceğini, sizi ele geçirebileceğini düşünmesine izin vermeyin!

Bir diğer önemli nokta ise çocuklar için hazırlanan yemekler. Ek besine yeni başlanan dönemlerde sebzelerin meyvelerin püre yapılması, mümkün olduğunda sadece yiyecekler hazırlanması tavsiye edilir. Ancak çocuğunuz 1.5 yaşına ulaştığında artık damak zevki de size emanettir. Bu nedenle hazırladıklarınızın sadece besleyici olmasına değil lezzetli olmasına da özen göstermelisiniz. Ben Afacan için hazırladığım her gıdayı önce kendim tadarak “Ben yer miyim?” diye test ediyordum. Gerek gördüğüm durumda labne peyniri, kimyon, nane, kekik, karabiber, tatlı toz biber gibi katkılar ile lezzetli hale getiriyordum. Hiç de şikayeti olmadı!

Yiyecekleri hazırlarken püre/lapa formatından uzaklaşmaya özen göstermeniz, giderek daha iri taneli yemekler tercih etmeniz çok önemli. Yoksa çocuklar sadece çorba, makarna veya robotta çekilmiş yiyecekler gibi yumuşak gıdalara fazla düşüyorlar ve örneğin bir biber dolması veya kabak yemeği yedirmek hayal olabiliyor. Afacan ın şu an olmasa da 1.5-2 yaş sürecinde en sevdiği yemeklerin ıspanak ve zeytinyağlı kereviz olduğunu söylemem gerekiyor. Şimdi ise palamut başta olmak üzere balıkseveriz. Burada belirli bir zaman sonra yemekleri çocuğa özel yapmaktan vazgeçmeye dikkat edin. Aynı şeyi yemek/içmek de önemli bir motivasyon çünkü. Sizin yediğiniz yiyecekleri sofrada sizinle beraber yemesi onu daha da motive edecektir. Minik yavrunuz, sabah kahvaltılarında ıhlamur veya soğuk suya biraz dem ile hazırlayacağınız çay sayesinde sizinle aynı şeyi içtiğini düşünebilir ve daha keyifle kahvaltı edebilir.

Belki daha çok fazla şey var söylenecek ancak şimdilik burada bırakıyorum. Özetleyecek olursak aşağıdaki maddelere dikkat etmenizi tavsiye ediyorum bir anne olarak;
  • Yemek yerken oyun oynanmamalı, televizyon izlenmemeli veya yemek haricinde başka bir şey ile ilgilenilmemeli, sadece yemek yemeye odaklanılmalı
  • Çocuk mümkün olduğunca ev halkı ile beraber ve aynı saatte sofraya oturmaya alıştırılmalı
  • Her türlü yemek yeme aktivitesi mutfak masasında veya evde bu iş için ayrılmış alanda gerçekleştirilmeli
  • Yemeklerin besin değerlerine ek olarak yenilebilir olması, lezzetli olmasına özen gösterilmeli
  • Çocuğun yemek yememesi hiç bir zaman sorun edilmemeli (haslatık durumları için elbetteki gözlemlemeli), çocuk açlık hissedip kendi yemek yemek isteyene kadar ısrar edilmemeli
  • Öğün düzenlerini bozmayacak şekilde ara öğünler ayarlanmalı. Herhangi bir öğünde aşırı derecede yemek yemesi engellenmeli
  • Çocuk sofraya oturmak istemiyorsa ısrar edilmemeli ancak aile bireylerinden herhangi biri yemeğinden fedakarlık edip çocuğa eşlik etmemeli, sofraya oturan çocuk yanlız kalarak sa sofra prensibini öğrenebilir

Çocuğunuzu doyururken, ona yaptığınız muameleyi önce kendinize yapılıyormuş gibi düşünerek değerlendirin. Hazımsızlık çektiğimizde yemek yemek istemeyiz. Reflümüz varsa yemek yemek veya fazla sıvı almak daha fazla yanma hissi verir. Uzun süreli kabız olduğumuzda karın bölgemizde baskı hisseder ve yemek yemek istemeyiz (Afacanın kabız olduğu zamanlarda 3 gün kadar süt ve meyve harici bir şey yemediğini bilirim, panik yok!). Bütün bu sorunları çocuklarımız da yaşayabilir. Bunu unutmayalım.


Motive etmek amaçlı son bir önerim de; mutfakta tehlikeli olmayacak bir yerde (bir alt dolap veya raf olabilir) yemesine izin verdiğiniz bazı gıdaları çocuğunuzun erişimine açabilir ve kendisine istediği zaman oradan bir şeyler atıştırabileceğini söyleyebilirsiniz. Örneğin erişilebilir bir yerde bir kaç kutu süt, kuru meyve, biraz çocuk bisküvisi veya galeta bulundurmak çocuğunuzun açlık hissini anlaması ve bastırmak için ne yapması gerektiğini öğrenmesi, daha da önemlisi kendi rızasıyla bir şeyler yemeye alışması için çok yardımı olacaktır. Yaşı büyüdükçe  fındık, ceviz gibi yemişleri de erişebileeği yerlere koyabilirsiniz. Bizim Afacan ebatlarına gelip e buzdolabını açmaya başladığı zaman zaten istediğini yiyecektir.


6 Kasım 2012 Salı

Başlarken...

Uzun zamandır bir blog yazmanın fikrini kafamda evirip çevirip duruyordum. Cümle alemin okuyacağı bir günlük fikri bana garip geldiği için bu zamana kadar kendimi ikna edemedim başlamaya. Ancak düşündüğüm her şeyi susmanın da çok anlamlı olmadığına kanaat getirince başlamak farz oldu.

Kimi zaman bir yurttaş, bazı bazı bir kadın, bazı bazı bir anne olarak gördüğüm, duyduğum, tecrübe ettiğim veya kafaya taktığım şeyleri  burada didikleyeceğim sizler için.

Bunu elbette anlayışla ve saygı çerçevesine yapacağım, kimseye saygısızlık etmek veya bir düşünceyi dayatmak niyetinde değilim.

Olur da yolunuz düşer bloguma, bir kaç satırımı okumaya zaman ayırır ve yorum yapmak isterseniz, sizlerden da aynı hoşgörü ve saygıyı beklerim. Hem kendim hem de yazıyı okumaya zaman ayırması muhtemel diğer ziyaretçiler adına...