28 Mart 2013 Perşembe

Islak Mendilin Pek Konuşulmayan Faydaları

Başlığı biraz acayip bulabilirsiniz. Ancak çocuklu evlerde hiç eksik olmayan ıslak mendillerin oldukça kullanışlı olduğunu hatırlatmak istedim. Islak mendilleri kullandığım yerleri aşağıda yazmaya çalıştım. Sizin de aklınıza gelen farklı bir madde olursa lütfen paylaşın ekleyelim. Bu arada burada bahsettiğim ıslak mendiller, bebekler için kullanılmak üzere üretilmiş, alkolsüz, %100 pamuktan üretilmiş ıslak mendillerdir. Ben marka olarak genelde Huggies ve Prima Pampers kullanıyorum.



1- Toz alma: Kullan at özelliği nedeniyle, ve özellikle alerjik çocukların yaşadığı evlerde, temizlik maddesi kullanmaya gerek kalmadan çocuk odasındaki mobilyalar, pencere kenarları, kapılar vb. içim temizlik amaçlı oldukça kullanışlı oluyorlar.
Tozları çok uçurmadan rahat toplayabiliyorsunuz. Ben tüm ev için kullanıyorum. Koku ve temas ile ilgili alerji durumunuz yok ise de, isterseniz sildikten sonra ahşap cilası, vb. parlatıcılar ile bez ile tekrar geçebilirsiniz. 




2- Ocak Temizliği: En memnun olduğum kullanım alanı bu diyebilirim. Ocak ovalamak, vs. gerek kalmadan çok kolay şekilde hem de bezlerim kirlenmeden ocak ve aspiratördeki yağ ve yemek kalıntılarını alabiliyorum. Sadece 4-5 tane ıslak mendil ile bir ocak ve fırını temizleyebiliyorsunuz. Üzerinden tekrar bezle geçebilirsiniz ancak bence gerek kalmıyor. Aynı şekilde bulaşık makinesi, vb. aletlerin dış temizliğinde de ideal.





3- Sabun bezi: Tatile ya da yanınızda çok fazla eşya götürmek istemediğiniz bir yere giderken, ıslak mendilleri hem çocuğunuz hem de kendiniz için lif/sabun bezi olarak kullanabilirsiniz. %100 pamuk tan üretilmiş ıslak mendiller çok güzel köpürüyorlar. Özellikle deniz/havuz sonrası tüm tuz ve kimyasalları ciltten temizlemek için kullanımı kolay ve çocuğunuzun yadırgamayacağı bir yöntem.


27 Mart 2013 Çarşamba

Çocuklu Mekanlar Komedyası


Bazılarınız bu yazımı eleştirel, çok bilmiş ve hatta ukalaca bulabilirler. Saygı duyarım... Ancak amacım eleştirmek değil, zaten paylaşacaklarımın eleştirilecek yanı da yok maalesef. Eğrisi doğrusu gün gibi ortada. Sadece paylaşacaklarımın bana yaşattığı dehşet hislerini bazılarınızın anlayacağını ve paylaşacağını umut ediyorum... Yalnız olmadığımı bilmek istiyorum yani bir anlamda...

Haftanın 2 günü okulumuz yok henüz. Bu iki günü çoğunlukla oğlumla beraber geçiriyoruz. Havaların hafiften ısınmaya başlaması ile günü evde geçirmek anlamsızlaşınca, biz de çocuklu mekanlara doğru kaydırdık günlük programımızı. Bundan keyif almam gerekiyor aslında, oğlumla dışarı çıkmaktan, başka çocuklarla oyun kurmasını izlemekten, vs. vs. Ancak maalesef son dışarı çıkma deneyimlerimin hepsinde benim için kalp krizine teğet hislere boğuldum. Sebep? Anne olanlar bilirler, anne olduktan sonra tüm çocuklara karşı bir annelik içgüdüsü gelişiyor. Sizin olsun olmasın çocuklara karşı bir korumacılık peydah oluyor. İşte hem bu duygularla, hem de oğlumun gördükleri karşısında sorduğu sorulara cevap verememenin sıkıntısıyla oldukça stresli zamanlar geçirdim diyebilirim.

Çocuk parkımıza gittiğimiz bir gün fara tutulmuş geyik gibi kalakaldım bir kaç dakika sonra parkın ortasında. Bir film sahnesi düşünün, ortadasınız, çevrenizdeki her şey absürt bir filmin parçası gibi, alabildiğine mantıksız, komik ama trajikomik, gülemiyorsunuz...

Bir kız çocuğu kaydırakların merdivenlerine tırmanmak üzere iken, babaannesi olduğunu anladığım bir kadın tarafından "Hayır, buraya gel çiçek toplayacağız" diyerek kolundan zorla çekiştirilerek çimenlere götürülüyor. Kızcağızın yüzündeki ifade içler acısı... Parktan ayrılana kadar çocuk hiç bir oyuncağa temas edemiyor.

Bir başka kız çocuğu salıncaktan inmek istemiyor, babaannesi olduğunu söyleyen kadın tarafından "peki sen inme ben gidiyorum, sen burada tek başına kal" repliği ile çocukcağıza "terkedilme, yalnız kalma korkusu" aşılanıyor bir güzel. Oğlum soruyor bana, "aa teyze gidicek  kardeş burada mı kalacak?" Kadının yanında, siz olsanız ne cevap verirsiniz? Nasıl açıklarsınız? 

Parkta sürekli gördüğüm bir başka çocuğa takılıyor gözüm, yalnız bu çocuğu parkta hiç oyun oynarken görmüyorum, hep annesi tarafından tam bir oyuncağa binecek iken geri çekilip ağzına bir şeyler tıkıştırılırken, sürekli beslenirken görüyorum garibi. Saat yaklaşık 11.45 idi sanıyorum, annesi 1 portakal, 1 muz (normal boy!) 2 dilim bebek ekmeği yediriyor. Parktaki tüm "nineler" dudak ısırarak izliyor çocuğu, ve torunlar tembihleniyor, "bak kardeş ne güzel yiyor büyümüş, sen de böyle yemezsen küçücük kalacaksın". Bahsettiğim çocuk epey irice bir bebiş, maalesef çok sağlıklı görünen bir kilodan bahsetmiyorum. Annesi, yedirirken maşallah diyenlere, " daha şimdi eve gideceğiz, öğlen çorbamızı yiyip uyuyacağız, sonra uyanınca da meyve ve yoğurt yiyeceğiz" diye ballandıra ballandıra anlatıyor. Benim mide bir dünya oluyor tabi... Ha bu arada evde kek çırpma çörek yapma gibi şeyleri kesinlikle yapmıyormuş hanım efendi, sadece meyve yoğurt ve bebek ekmeğine izin veriyormuş. "Ben ikindide evde kek ya da sebzeli çörek yapıyorum" diyen bir anneye böyle dedikten sonra arkasını dönüp gidiyor cicim...

Bu sırada biz salıncaklara geçmişiz, 15 aylık bir bebiş anneannesi olduğunu daha önceden de bildiğim bir hanımın "oldukça!" uzaktan gözetiminde etrafta gezinirken, ani fakat önceden kestirilebilir bir deparla Alp' in salıncağının önüne atıyor kendisini. Son anda yakalayıp kaldırıyorum çocuğu, uzaktan çekirdek çıtlayarak (kabukları parkın zeminine atılıyor) anneannenin tepkisine isyanlardayım "nereye gidiyorsun gel buraya yanımda dur!" Hani vardı ya "Yasaklar" Zeki&Metin in sahne aldığı, minik minik minik kelebek, dur masumca uçmak ne demek? İşte aynen o hesap!!!


Genel olarak parkta çocukların rahat bırakıldığı, düştüğü kalktığı, yönetilmeden oynayabildiği, yahu hepsini geçtim, gerçekten oyun oynayıp enerji atabildiği bir sahne arıyor gözlerim, çok nadir yakalayabiliyorum.

Çocuk eğlence merkezinde vakit geçirdikten sonra kapıya yöneldiğimiz alışveriş merkezinde önümüzdeki küçük bir kız -5 yaşlarında sanırım- düşüyor yere, ve beklendiği gibi "anneee" diye ağlamaya başlıyor. Elini uzatmak bir yana dursun, anne hanım "dediğim gibi elimi tutmadın düşünce de ağlamaya hakkın yok!" diyerek reddediyor kızı. Anne desteği, sevgisi koşulsuz değil mi? Ben mi yanlış biliyorum? "Dediğimi yapmazsan seni sevmem, yanında olmam" bu mu çocuklarımıza öğretmek istediğimiz? "İşte bu nedenden elimi tutmanı istemiştim, düşme diye" diyemez miydi? Arabaya ulaşana kadar kızcağızın teselli edilmeyen ağlamasını içim acıyarak dinledim.

Alp ile ilgili yaşadığımız ilginç dönemlerde, diğer anne-babaların tercübelerini almak amacıyla forumları gezdiğimizde, okuduğumuz bazı mesajlar insanın kanını donduran cinsten. Zavallı eşim bir hata edip tuvalet eğitimi konusunda arama motorlarından ulaştığı bazı kadın forumlarında bazı annelerin mesajlarını okumuş; çok azarlayarak eğittim, tehdit ediyorum, bak altını temizlemem diye korkutuyorum işe yarıyor şeklinde mesajları okuduktan sonra dehşetle bana anlatmıştı. 

Bir de siz ne kadar dikkatli olursanız olsun, sizin yerinize çocuğunuza bunları uygulayanlar var. "Bak anne bir daha getirmez seni buraya!" ya da "Aa bak yoksa hasta olursun, doktora götürürler iğne vururlar sana!" gibi tam anlamıyla dış kapının dış mandallarının bir anda çocuğa sarfediverdiği bu laflar, takiben sizin sakin bir ortamda çocuğun bu sözleri kayıtlardan çıkarması için döktüğünüz diller...

Çocuk istismarı konusu çok hassas bir konu, özellikle anneler için. İstismar deyince akla sadece fiziksel veya cinsel istismar geliyor çoğunlukla, ancak duygusal istismar diye de bir  türü olduğunu hatırlamak lazım.



Duygusal istismar 

Çocuğun psikolojik olarak sözel yolla istismar edilmesidir. Azarlama, hakaret etme, küçümseme, tehdit etme, suçlama, çocuğa küsmeyokmuş gibi davranma, çocukla alay etme duygusal istismarlardan bazılarıdır.İstismar tiplerinden biri tek başına olabileceği gibi birden fazlası aynı çocukta var olabilir.Özellikle duygusal istismar hemen hemen her zaman diğer istismar tipleriyle beraberdir.

Yani ne kadar masum amaçlar ile de yapsanız, tehdit, korkutma, vb. istismardır. İleride çocuklarımızın daha çok küçük yaşlarda telkin edilmiş korkularla yaşamalarını istemiyorsak, onlarla iletişim kurarken kullandığımız yöntemleri tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.


8 Mart 2013 Cuma

Bir Kadının 8 Mart'ı...



Bir süre öncesine kadar sadece Kadınlar Günü diye anılırdı. Artık düzeltiliyor Emekçi Kadınlar Günü diye!  Ancak gerek yok, çünkü emekçi olmayan kadın mı var şu dünyada?

Bir kadın olarak her sene olduğu gibi, bu sene de kutlamadan çok, kıyısından köşesinden tüm kadınların ufaktan da olsa maruz kaldığı ayrımcılıkların, dayatmaların yasını tutuyorum.
Yanlış anlaşılmasın! Artık toplumun bir dayatması haline gelen cinsiyet rollerinin altında kadın, erkek tüm insanların ne kadar ezildiğini gördükçe hemcinslerim için olduğu kadar erkekler için de üzülmemek imkansız. Ancak ben bir kadın olarak bugün kendi cinsimin gözlüğünden hislerimi paylaşacağım.

Aslında sadece bazı alıntılar yapmak istiyorum. Bir kadın olarak günlük yaşantımda doğrudan şahsıma yöneltilmiş laflar değil. Ancak günlük diyaloglarda kadınları hırpalayacı, aşağılayıcı o kadar sözümüz var ki! Belki farkına varmıyoruz ama en eşitlikçi geçinenler bile duyarsızlaşmış artık bunlara. Ama ben bir kadın olarak çoğu defa -farkına varmadan karşımdaki- aşağılandığımı hissettim bir kadın olarak.

Sık duyulan bir sözdür belki çok önemsemiyoruz artık, hata bir gerçek olarak kabullendik bile, ama ne zaman bir taksici “kadın şöför işte!” dese, omuzlarım düşüyor ve “hiç araba kullanmamalıyım” diyorum kendi kendime. Çünkü kadınım ya, zaten beceremem. Baksana bu kadar erkek şöför yanılıyor olabilir mi?


İş küfür etmeye geldi mi? Karşınızdakinin ailesindeki kadınları hedef alarak çok etkili olabiliyorsunuz. Hani cennet anaların ayakları altında ya, kavga/küfür sırasında da analar ayaklar altında...

Kadınlar için “Erkek gibi!” kadın derler, iltifattır bu. Nadiren dişiliği yok anlamında kullanılsa da, çoğunda iltifattır asıl amaç. Tuttuğunu koparan, güçlü kuvvetli, kararlı, vs vs...
Erkekler için “Karı gibi!” derler. Kadın bile değil.  Olduğum şey bir hakarettir, hatta yerinde kullanırsan en okkalı küfürden bile beter eder “erkek” adamı. Karı gibi kıvırtırmamalı, “karı” gibi dırdır etmemeli, “karı” gibi ağlamamalı... “karı” gibi gülmemeli...

Kendinizi hanımların yerine koyun. Diyelim ki adınız Z. Tüm ülke (dünyayı karıştırmıyorum bu konuda biraz yerel kuvvette) birilerine sizin adınızı kullanarak hakaret edebiliyor.  “Z misin oğlum sen?!”

Etek giymek neden büyük bir iddiadır erkekler için? Zaten şort, hatta yazın haddini geçip speedo giyip bacak vs ne varsa göstermiyor mu beyler? Etek giymenin tam olarak nesi aşağılayıcıdır söyler misiniz? Ya da sadece sessizce düşünün? Buldunuz mu?


Peki hiç yanınızda herhangi bir eşya için “kız gibi” deyimi kullanıldı mı? Bir gün çalııştığım yerdeki asansöre bindim. İki bina görevlisi de benimle beraber asansöre girdi. Biri sordu “asansör bozuktu hani, tamir etmişler?!”, diğeri asansörün düğme panelini avuç içiyle hafif sıvazlayarak “bakım yaptılar, kız gibi oldu kızzz!” dedi. Bir an asansörle oracıkta sevişecek sandım!
Bir eşyanın “kullanılmamış” veya “kullanılmamıa yakın” olduğunu ifade etmek için de ağza alınabilir benim cinsiyetim. Siz hiç bu ifadeyi kullandınız mı? Bir araba ya da motorsiklet için? 2. El herhangi bir eşya için? Burada araba veya asansöe benzetilmek değil mevzu, anlamayan için söyleyeyim. Siz kullanılabilir bir şeysiniz kadın olarak. Kullanılmamış halinize “kız” denir! Evlenirken kırmızı kuşakla paket yapılırsınız... belinizden... kutusunda sıfır demektir L Farklı anlamlarda kullanıldığı yörelerde var elbet, ancak genel konsept bu...

Gelin dedim de aklıma geldi. Pastırmayı gelin gibi dizmek nedir bu arada? Son günlerin uzmanlık sorusu? :) Bütün reklam boyunca pastırma kelimesini duymadı bile kulağım, o lafı duyduktan sonra takıldım kaldım.

Biscolata erkekleri olay oldu bir süre. Bir kadın olarak yıllardır beni etkilemek üzere yapılan tüm reklamların mutfak başta olmak üzere evin bir köşesinde geçmesi, ürünlerin temizlik veya kuaför için daha fazla zaman kazanma anlamına gelmesinden bana gına gelmişti. 




Bize layık görülen yegane erkek modeli Mr Muscle iken kim nasıl sorabilir Türk kadınları iş cinsellik konusuna gelince niye bu kadar tutucu veya frijit diye? Biscolata erkeklerini beğenen ya da izleyen tüm kadınlar “azmış” ya da (affınıza sığınarak) “motor” olarak etiketlenirken ve daha bin türlü aşağılamalar ve ayıplamalarla karşılaşırken, erkek odaklı reklamlardaki o bol makyajlı, işveli cilveli kadınlar gibi olamadıkları gerekçesiyle aldatılıp terkedilmiyorlar mı?  Anne olacaksın, evin namusunu sen taşıyacaksın, Biscolata reklamı izleyeceksin ama kılın kıpırdamayacak, içinde olmayacak yani! Söküp atacaksın!

Şöyle bir bakınca kadınların depresyondan muzdarip olması aslında çok da şaşırtıcı değil... Hem dünyayı ayaklarımızın altına serin, sonra da bir anda hoop diye çekin her şeyi yine ayaklarımızın altından... Olmak istediğimiz kişi olamadığımız gibi, ne olmamız istendiği de çok değişken olduğundan bir türlü tutturamıyoruz rolü. Kadın olmak aslında çok kişilikli olmayı gerektiriyor. Hani var ya, sokakta hanımefendi, mutfakta ... diye gidiyor., aynen öyle işte...

Bir gerçek var apaçık ortada... Kadın mutsuz olunca erkek de mutsuz oluyor, çocuk da... O yüzden hani erkek evin direği diyorlar ya, o öyle değil...


Eğer olmak istediğiniz gibi olmayı tercih ederseniz de kulaklarınızı tıkayacaksınız etrafa... Olmak istediğiniz gibi olun... Yeter ki mutlu olun...



1 Mart 2013 Cuma

Gözyaşı Kanalı Tıkanıklığı Maceramız












Uyarı: Benzer bir problem yaşıyorsanız lütfen doktora danışınız. Burada paylaştıklarım sadece bilgi amaçlıdır.





Yaklaşık 2 aylıktı Alp sabahları sol gözünü kaplayan kuru bir çapak katmanıyla uyanmaya başladığında. Göz kapakları birbirine yapışmış, gözü kapanmış oluyordu. Geceleri emzirirken bir yandan da gözünü temizler, her kontrol ettiğimde de yine çapaklandığını gördüğümde üzülürdüm. Sürekli sildiğimiz içinde hafif kızarmıştı gözünün alt kısmı. 

Çocuk doktorumuz bunun bebeklerde sık rastlanan bir "Gözyaşı kanalı tıkanıklığı" durumu olduğunu, 9-10 ay a kadar geçmez ise göz doktoruna yönlendireceğini söyledi. Çok çapaklandığında kullanmak üzere Tobrex göz damlası kullanmamızı önerdi. Bir de daha sonradan alakasız olduğunu öğrendiğim bir göz masajı gösterdi (göz yaşı gelmesi için yapılan bir masaj önerdi aslında ihtiyaç göz yaşı gelmesi değilmiş, sonradan öğrendim).


Devam etmeden önce bu durumu biraz izah edeyim. Gözyaşı kanalı tıkanıklığı göz yaşının gözü terketmesi gereken kanalın tıkalı olması neticesinde gözyaşının gözün dışına akması, gözün temizlenmesinin tamamlanamaması nedeniyle de çapaklanması ile gözlemleniyor. Her iki gözde de olabildiği gibi tek gözde de bu tıkanıklık olabiliyor. Normalde göze bırakılan gözyaşı alt göz kapağımızın burun ile birleştiği kısımdaki küçük bir kanaldan gözü terkeder. bebeklerde bu kanal kapalı (henüz açılmamış) olabiliyor veya iltihab nedeni ile tıkanabiliyor. Bu durumda da bebeğinizin gözünden yaş aktığını veya çok fazla çapak oluştuğunu görebilirsiniz.


Biz uzun bir süre etkisi olmayan masaj ve çok çapaklandığında damla kullanmaya devam ettik. 10 aylık olduğunda doktorumuz artık bir göz doktoruna danışmamızın uygun olacağını söyledi. Biz de Acıbadem hastanesinde bebek hastalar ile ilgilenen bir profesör (ismini vermiyorum isterseniz arayıp bulabilirsiniz) göz doktorundan randevu aldık.

Doktor muayenesinde oğlumun her iki gözüne de sarı bir damla damlatıldı ve beklemeye alındı. Normal şartlarda göze damlatılan bu renkli maddenin gözyaşı ile temizlenerek göz kanalından dışarı atılması (sinüs kanalına katılması) gerekiyor. 10 dakika bekledikten sonra yapılan kontrolde oğlumun sağ gözü bembeyaz (yani temiz) iken sol gözünün halen sapsarı olduğunu gözlemledi doktor. Dolayısıyla sol gözdeki kanalın tıkalı olduğu teyit edilmiş oldu.

İşin bundan sonraki kısmı ise sinir bozucu. Çocuk doktorunun yaptığı masajın anlamsız olduğunu alaycı bir biçimde ifade eden doktor bana doğru masajı anlatmak yerine 10 gün sonrası için ameliyat randevusu verdi! Oğlum küçük olduğu için genel anestezi yapılacağını öğrendim. Operasyon hakkında detay istediğimde ise arkadaşlar bilgi verir gibi baştan savma bir cevap aldım. Ameliyat, anestezi derken bir anda o kadar sinirim bozuldu ki ne diyeceğimi bilemedim ve hastaneden ayrıldım.

Eşime durumu anlattığımda ilk tepkisi "Hemen başka bir doktora danışalım" oldu. Ama kim iyidir? Kime güveniriz? diye düşündük, derken aklıma bir aile dostumuz geldi. Epeydir arayıp sormadığım için aramaya biraz tereddüt ettim ancak ona güvenebileceğimizi bildiğimden hemen telefon açtım. Galata kulesinin oradaki Göz ve Araştırma Hastanesinde görev yapan bir profesör doktor Hülya Hanım. Acıbadem' deki doktorun yaptığı testi ve teşhisini paylaştım kendisiyle. Ameliyat lafını duyunca "Ee daha erken, 1 yaşını bile bitirmemiş ne acelesi var?" diye tepki verdi. Sonra telefonda bana hızlıca bir masaj anlattı, damla olarak da Tobrex yerine Okacin kullanmam gerektiğini söyledi. Tekrarlamakta fayda var, ilaç isimlerini sadece bilgi olarak veriyorum, lütfen bir doktora danışmadan kullanmayın.

Yapılması gereken masaj ise aslında çok basit gözün burun kemiğine dayandığı yere (gözlüklerinizi çıkarıp sıktığınız yer vardır ya hani orası) parmağınızın ucu gözün bittiği yere gelecek şekilde sıkıca bastırıyorsunuz. Beni özellikle uyardı Hülya Hanım, hafif masaj yapmıyorsun, bebeğin biraz rahatsız olacak baskıdan bunu görene kadar bastırmalısın dedi. Kanalın içindeki iltihab vs nin yerinden oynaması ve kanalın boşalması için kuvvet uygulamak şartmış. 2-3 saatte bir veya her emzirmede ve "mutlaka" gece yatmadan evvel bu kanalı boşaltıp damlasını damlatmamı söyledi. Dikkat edin damlayı her masajla temizlemede damlatmadım. Bu antibiyotik bir damla çok kullanmak doğru değil günde 3-4 kullanımdan fazlasını yapmadım. Ama masajı sürekli yaptım.

Masaj ile ilgili yardımcı olabilecek linkleri paylaşıyorum:



Sonuç mu? 



5. gün sadece garanti olsun diye masaj ve damlayı tekrarladım ancak 4. gün sonunda göz akıntımız tamamen kesilmişti. İyileşmeyi 3. günde görmüştük. Eşim de ben de inanamadık! Bu kadar kısa sürede sorunun çözülmesine o kadar sevindik ki. Bir de genel anestezi ile ameliyat edeceklerdi oğlumu, düşündükçe sinirleniyorum. Tabi tahmin edersiniz ki o günden sonra Acıbadem Sigorta'mızı yeniletmedik ve bir daha o hastaneye de gitmedik. Zaten takıldığım kusurları vardı bir de üstüne bu olunca tamamen bitti benim için Acıbadem.



Bu arada yetişkin veya çocuk göz ile ilgili bir probleminiz var ise veya ikinci bir uzman görüşü arıyorsanız Prof. Dr. N. Reşat Belger Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi 'ni mutlaka tavsiye ederim.